Ateş Halk Dansları
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ateş Halk Dansları

Ateş Halk Dansları Gösteri Sanatları Topluluğu..
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Makale paylaşımı

Aşağa gitmek 
3 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 12:04 pm

3 Noktanın Anlamı

Âşık ve maşuk birbirilerini çok seviyorlar, ancak bir türlü birbirilerine açılamayıp sevgileri ortada kalıyor. Bir gün âşık dayanamayıp maşuğun evine gidiyor, kapıyı çalıyor. İçerden bir ses
—Kim o?
Âşık cevap veriyor
-Benim
Maşuk içerden sesleniyor.
—Git buradan
Âşık şaşırıyor. İnanamıyor, ama ayrılıyor kapıdan üzgün bir şekilde. Dağlar, ovalar dolaşıyor maşuğun aşkından ölecek duruma geliyor olaylarla anlam veremiyor, dayanamayıp tekrar maşuğun kapısına geliyor,kapıyı çalıyor. İçerden bir ses
—Kim o? Diyor
Âşık cevaplıyor
-Benim.
Maşuk içerden sesleniyor.
—Git buradan
Âşık deliye dönüyor. Bir türlü anlamıyor aşkının niye böyle yaptığını. Kendini yollara vuruyor. Aşkıyla eriyor da sebebi bulamıyor. Günler ayları, aylar yılarlı kovalıyor. Âşık kendini maşuğun evinde buluyor bir gün. Kapıyı çalıyor.
İçerden bir ses
—Kim o?
Âşık cevaplıyor.
-Senim
Maşuk içerden sesleniyor.
—Gir içeri o zaman


AŞK, Senim diyebilmektir.
. . . (3 nokta da BEN ve SEN kavramlarının BİZ olma halidir)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Nis. 27, 2009 9:47 am

Baba ve Oğul

Nebraska'da yaşlı bir adam yaşardı... Patates ekini için bahçeyi bellemesi gerekiyordu, lakin bu çok zor bir işti... Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi fakat o da hapisteydi.

Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve sorunu açıkladı.

Sevgili David,
Patates bahçemi belleyemeyeceğimden kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin.
Sevgiler Baban

Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı.

Babacığım,
Allah aşkına bahçeyi kazma. Ben oraya cesetleri gömmüştüm.
Sevgiler David

Ertesi gün sabaha karşı FBI ve yerel polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdı lakin hiçbir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı.

Babacığım,
Şimdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.
Sevgiler David
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Nis. 28, 2009 9:10 am

Gidenler hep bekle beni derler

"Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyeceğine yemin ederler" "Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyeceğine yemin ederler" Her giden ardında bir bekleyen bırakır. Bazen ister bekle beni der, bazen de bekleme hayatına devam et der. Bu bekleme demenin ardında bir beklenme isteği vardır hep... Ve her kalan yüreğindeki acısıyla bekleyeceğim der. Dönmeyeceğini bile bile, gelmeyeceğini bile bile, sevmeyeceğini bile bile. Ve bekler... Yanı başımızdayken fark etmediğimiz bir çok ayrıntı takılır hafızalara. Oysa ne güzelmiş yaşanılanlar dersiniz. Meğer ne çok sevmişim dersiniz. Ve belki de hiç sevilmediğinizi fark edersiniz. En acısı da budur ya zaten. Sevilmeden sevdiğinizi fark ettiğinizde beyninizi yer binlerce soru. Başlarsınız cevabı besbelli olan sorulara kendinizce cevap aramaya. Ve sorgulama zamanı gelir kendinizce.. Oysa unutursunuz bir şeyi. "Aşk Sorgulanmadan Yaşanmalıdır." Baktığınız her yer "onda" biter. Gördüğünüz her şey de "onu" ararsınız. Aynadaki görüntünüzde bir yansıma, sokaktaki köşe başında bir kucaklaşmadır "o". Yağan yağmurdur, denizdeki yakamozdur "o", gecelerin ayı, gündüzlerin güneşidir "o"... Ve son cümleler dökülür artık dilinizden. "O" Mutlu Olsun Yeter. Diyebileceğiniz bir şey kalmamıştır çünkü. Tıpkı yüreğinizi sizden aldığı gibi giderken cümlelerinizi de götürmüştür yanında. Sessizlik kalır geriye biten bir sevgiden. Ve Ayrılık Urganı kalır boynunuzda "yağlı bir ilmek gibi". Sanki biri ha çekti ha çekecek. Durdu sanırsınız dünyayı ha battı ha batacak. Ama ne dünya durur nede o ilmek çekilir. Hayat devam ediyordur ve bu çarkın içinde sizi de bilmediğiniz başka diyarlara sürüklüyordur. Bitecek sanırsınız acınızı bitmez. Sadece bir yerlere saklanır yüreğinizde.Bir şarkıda, bir şiirin içli mısralarında ve belki de bir sözde kanamaya hazır bir yaradır o artık. "Sessizliğin İçinde Bir Çığlık, Karanlığın içinde Bir Işık, Yürekte Kapanmaz Bir Yaradır Artık O"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Nis. 29, 2009 10:13 am

Oyuncak Bebek

Bir oyuncak bebektim senin için. Hani canın sıkıldıkça oynardın ya benimle. Hatırlıyormusun? Bazen yüzüme bile bakmazdın. Sen görmezdin ama ben ağlardım sessizce. Bazende severdin beni. İçim içime sığmazdı o zaman. Başkalarını bulduğun zaman terkedip giderdin beni; hiç düşünmeden,arkana bile bakmadan...

Yalnız kalırdım karanlık odada terkedilmişcesine! Hayır hayır! Yanılıyorum galiba. Ben bir oyuncak bebek değildim. Çünkü; çocuklar asla bebeklerini yalnız bırakmazlar. Yatarken bile yüreklerinin sıcaklığı üzerine koyarlar onları...

Ama ben hiç yüreğinin sıcaklığını tatmadım ki. Çocuklar oyuncak bebeklerin kollarını ya da bacaklarını kırarlar,onlardan sıkıldıkları zaman. Sen ise kalbini...

Belki ben bir papatyaydım. Hor gördün beni sende diğerleri qibi. Sen hep gülleri severdin. Çünkü; onlar güzeldi. Benim yapraklarımda başkaları için fala bakarken tek tek koparıp fırlatırken yere, güllerin yapraklarını hep anı defterinin arasında saklardın...

Belki güller güzeldi ama seni benim kadar, bir kır çiçeği olan papatya kadar sevemezlerdi. Ben yağmurdum; damla damla yüreğine düşen. Ama; sen hiç sevmezdin yağmuru. Hep şemsiye tutardın yağmur damlacıklarından korunmak için. Sen hep güneşi sevmiştin. O sana hep parlak gelmişti. O kadar severdin ki, saatlerce ışınlarının altında büyük bir keyifle yatardın. Halbuki güneş seni yakardı, yağmur ise yüreqine ferahlık, serinlik verirdi. Ama sen; asla anlayamazdın bunu. Yağmurun kıymetini hiç bilmezdin...

Belki de ben bir mumdum. Geçen her dakika ve her saniye biraz daha eriyen. Ama sen mum ışıqını değil de, gözlerinin önünde erimemi,yavaş yavaş yok olmamı seyretmeyi severdin...

Şu anda ise yalnızca bir hayalim senin için. Hiç kıymetini bilmediğin, artık ulaşmanın çok güç olduqu geçmişten bir hayal...

Seni çok seven oyuncak bir bebek,bir kır papatyası,ılık bir yağmur, erimiş bir mum ve ölümsüz bir hayalim ben senin için..!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. Nis. 30, 2009 12:04 pm

Aşkı Bekleyen Sayısı Azlardan Mı?

Penceremin önü kaldırım ve kaldırım sarmaş dolaş sevgili dolu… Nispet yapar gibi geçiyorlar kapımın önünden. Havalar soğudukça daha bir sokuluyorlar birbirlerine. Ama olmaz ki. Bir kıskançlık bürüyor ilk etapta insanın gözünü. Kızları süzüyorum önce eksilerim artılarım dökülüyor ortaya bir bir. Kirli çamaşırlarımı toplar gibi saklıyorum hemen dökülenleri kimse görmeden. Kızların yüzlerini, erkeklerin sevgi dolu bakışlarını kazıyıp gözlerime güne dalıyorum.

Ertesi gün yine aynı pencere, yine aynı kaldırım. Şu geçen hafta sevgilisine kur yapan kız değil miydi? Cama bir nefes üfleyip siliyorum, belki gözlerim bulandı deyip. Evet, evet ta kendisi. Ama oğlan değişmiş! Saçlarını mı boyattı acaba? Daha dikkatli bakıyorum. Ama bir hafta da birkaç yaş atmış olamaz herhalde. Bakarken arkalarından, sarılıp öpüşleri kalıyor gözümde bir de bakışlarımdaki şaşkınlık. Şaşkınlığı bırakıp güne yol alıyorum yine bir başıma.

Güneşin ışıkları değsin gözlerime deyip yine koşuyorum pencereye. Hiç bıkmaz mı bu aşıklar yada çekinmez mi bakışlardan? Pencere aynı pencere… Kaldırım aynı kaldırım… Üç gün önce gördüğüm erkek ilişiyor bu sefer gözlerime. Ama kız o değil bu seferde. Şaşkınlığım kat kat artıyor.

Ben mi zamanın gerisinde kalıyorum yoksa aşk mı zamana yenik düşüyor? Belki de aşk tüketiliyor ruhsuz sarılmalar, sahte dokunuşlarla.

Erkek kızı görüyor, kız erkeği. Gözler buluşuyor bir çekim başlıyor, yenilerin deyimiyle “elektrik alıyorlar”. Ve mıknatıs gibi yapışıyorlar birbirlerinin dudaklarına. Adı aşk oluyor.

Ve seni seviyorumlar geliyor ardı sıra. Aşk adına bilinen, duyulan ne varsa yaşanıyor ışık hızıyla ve birkaç günde “aşk bitti” “sevgi bitti”ler başlıyor. Arkalarından seslenmek geliyor insanın içinden “durun daha tanımadınız birbirinizi” ama nafile… Kız başka erkeğin kollarına erkek başka kızın dudaklarına gidiyor.

Aşk kavramlarım karışıyor. Sevgi anlayışım bu işe şaşıp kalıyor. Oysa bu kadar kolay mı sevmek? Dokunmak, alışmak… Ben dün bir hevesle aldığım cekete bile alışamamışken henüz. Onu bile sevmeyi beceremedim ben. Oysa kıyafetler kadar bile uzun sürmüyor aşkların ömrü.

Gözümü açıyoruz seviyoruz birini. Gözümüzü kapayıp tekrar açtığımızda bir başkasına aşığız. İnanmak kolay mı? Hırs mı bürüdü insanların gözünü, yoksa hiç mi tatmin olmayan egolar dolaşıyor ruhlarda?

Ben artık pencereye yanaşmıyorum ya da süzmüyorum aşıkların yüzünü. Zaten biri sabit diğeri değişken aşklarda. Ve aşklar bir kelebeğin ömrü kadar uzun değil bu günlerde.

Zaten ben de bir dala tutunup orda kalmayı dileyenlerdenim. Ama gerçek aşk tükeniyor kısa dönem aşkların gölgesinde.

Eski aşklara duyulan bir özlem sarıyor insanı ve çığlık patlıyor ardından “biri aşkı kurtarsın!”.

Ve biri soru kalıyor şaşkınlığımın ardında.

Sen hangi taraftasın kısa aşklara konan aşk böcüğü mü yoksa uzun soluklu aşkın ardında yüreğine mola verip gerçek aşkı bekleyen sayısı azlardan mı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeC.tesi Mayıs 02, 2009 9:05 am

Yeter... Canım Çok Acıyor!!!

Acımasızmıyım? Yoksa acınacak haldemiyim bilmiyorum.Bilinmezlikler mi çok, yoksa bilinmezlikleri ben mi yaratıyorum bir türlü karar veremedim.

Benim olmanı istemek mi hata yoksa hata seni sevmek mi zaten en karmasık sorum. Günlerdir cevaplarını bir türlü bulamadıgım binlerce soru soruyorum kendime.Sonra itiraf ediyorum.

Evet seni seviyorum, seni istiyorum ama niye bukadar uzaksın bana?

Farklılıklar mı insanı uzaklaştırır birbirinden? Bu kadar mı acımasız hayat ki sırf farklısın diye beni asla görmüceksin. Seni çok sevdiğimi öğrenemeyeceksin.

Belkide unutmak en iyisi diye cevap buluyorum kendime, ama unutmayı bile beceremiyorum. Keske düya dursa yada ben dursam ve dünya dönse gözlerim bir kapalı bir açık derken geçse bugünler öyleki seni unutabilsem. Ve ben yine üzgünüm seni unutamıyorum....

KALBİMİ KENDİMCE YAMALIYORUM. Ama artık dikiş tutmuyor yaralar. Gözlerimi kapatma bile fayda etmiyor son günlerde. Hak ettigimi mi yaşıyorum yoksa haketmedigim sey için sınanıyomuyum bilmiyorum. Ama acısına dayanamıyorum.

En umarsamaz halimle bile seni umursarken ben sadece öylece bakıyorum.

ÜZGÜNÜM canımı acıtıyorsun. AMA sen canımı acıttıgını bile bilmiyorsun...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Mayıs 04, 2009 9:28 am

Pastacı Kız

Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu. Çocuk sordu: "Çukulatalı pasta kaç para?.." "50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: "Peki dondurma ne kadar?" "35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla.. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki.. Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşlar temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 centlik bahşiş duruyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Mayıs 06, 2009 1:07 pm

Sebebi Yokken Gidenlere ßu Yazı...

Gitmek zorunda oldukları için gidenlere değil sözüm,aşkı oyun sananlara, sadece kendilerinde yürek olduğunu sananlara...Kendi mutluyken geride kalanları görmeyenlere, gözü kör olanlara..

Sizler asla,sebepsiz yere gidişinizden,havada kalmış bahanelerle terkedişinizden sonra arkanızda yalnız kalanların acıklı durumuna şaşırmayın.Anlayışsız ve duygusuz olanlarınızı gördük,tanıyoruz.Biz gidişinizin ardından biz içi acıyanlar,elbette bunu da atlatır ve tertemiz yüreğimizle bunları da aşarız.Ama siz bocalayın kararsızlığınızda ve ciddiyetsizliğinizde...

Hele benim için ne cok ağlayan var,peşimden koşan ne cok diye hiç kibirlenmeyin. Öylelerinizi de gördük... Yalnızlık bir gün sizi öyle bir bulur ki kalabalıkta bile içinizde onu hissedersiniz, ama o gün geldiğinde alaya aldıklarınız da olmayacak yanınızda artık...

Gönlünüzü herkesin çekim kuvvetine vererek, canınızın istediğine istediğiniz zaman yakınlaşıp, istediğiniz zaman uzaklaşıp terkederek, başkalarının duygularını hesaba katmadan hareket edenler, size gelince, bu yaptıklarınızı dünyayı etrafınızda döndürmek ve güçlü olmak sanmayın... Asıl güçlü olmak savaşabilmektir. Ama aciz olduğunuzu gördük... Çünkü gerçekten sevmenin ne olduğunu bilemezsiniz.

Unutmayın, böyle aşk oyunlarıyla zaman gecirenler, arkanızda bırakarak hiç uğruna terkettikleriniz kaybetmedi siz kaybettiniz. Ardınızda kocaman yürekleri bırakarak sahte heveslere koşmanız size elbet bir gün zarar verecek.

Unutmayın, kız ya da erkek olun, siz değilsiniz söz verip tutmayarak bıraktıklarınızı ağlatan... Sizlerin içlerinde açtığınız yaralardan dolayı gözyaşı döker onlar, size değil. O yaralar kapanmayacak, binbir sancıdan, bunalımlar ve kaçışlardan sonra kapansa da her daim sizden sonra hayatlarına girenlere güvensizlik olarak gözüken yara izleri haline gelecek. İşte bunun için ağlar sebebsiz yere bıraktıklarınız...

Öyleyse anlayın bunu aşk oyunu oynayanlar... Geride gözleri yaşlı kalanlar değil siz, sonsuza dek kaybettiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimePerş. Mayıs 07, 2009 9:07 am

Dostluk Üzerine Birkac Mürekkep Damlası

Bir sabah namazından sonra gelir dost

Kuş cıvıltılarıyla yollar size dualarını

Ve yüzünüze değer eli merhamet rüzgarlarıyla

Yapayalnız hayatların buhranlarında erirken zamanlar

Bir şefkat yağmuru boşalır inceden inceye

Yüreklere düşen bir şebnemle yıkanırsınız boydan boya

Bundan sonra istersinizki her anınız acı her anınız keder olsun

Olsunki dost bir gökkuşağı gibi temizlesin kara bulutları

Ve...

Anlarsınız dostun ne denli fedakar olduğunu

Sudan giremediği yürek kalelerinize

Karadan gemiler yürütüp inatla girmek istediğini

Ve artık fethedilmiş bir yüreğin tertemiz ezgisi kendine hece bulur dudağınızın halelerinde

Ve...

Araya uzaklıklar, o kahrolasıca mesafeler girmeye dursun

Üzerine sarı yağmurlar yağan sonbahar yaprağı nasıl hasretse baharlara

Sizde artık hasretler içinde bekler durursunuz o müjdeci sabahları

Dostun yüreğindeki seccadeye alnınızı koymaya…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Mayıs 08, 2009 9:52 am

Eksik Hayatlar

Hiç aşık olamayanlar aşık olabilenlere göre bir çok şeyi eksik yaşarlar. Ama bence en dokunaklısı, hayatı algılama biçiminin değişebileceği gerçeğini fark etmeden yaşayıp gitmeleridir. Öncelikler sıralamasının alt üst olabileceğini hiç bilememek bir eksikliktir. Dehşetli bir korkuyu ve dehşetli bir korkusuzluğu yan yana hiç yaşamamış olmak da öyledir ama, ölümün bile korkutucu olmayabileceği gerçeğini farkına varamamak, asıl o, epeyce yoksullaştırır hayatı... Aslında aşık olamayanların "eksik yaşama " listesi hayli zengindir ama benim en fazla ilgimi çeken, "bekleme"nin onların hayatında bütünüyle farklı bir anlam taşımasıdır. Hiç aşık olmamış biri, "beklemek" nedir bilmez çünkü! Kaygı içinde beklemenin büyüsünü hiç tatmamıştır en küçük bir gecikmenin yaratabileceği iç fırtınaların gücünden habersizdir ve yaklaşmakta olan kederleri hissederek birgün ama büyülenmiş gibi kıpırdamadan beklememiştir hiç... Bütün ihtimalleri abartarak beklemenin yarattığı duygu karmaşasını da bilemez tabii... En sözüne sadık, en dakik aşığı bile beklerken nasıl endişe duyabileceğini, bekleyişin arkasındaki sonsuz haz ihtimalini, korkuların, umut ve umutsuzlukların saklı olmasının ne demek olduğunu hiç anlayamaz, aşık olmayanlar, ama aşık olanlar bekler... Ve beklerken oda beklemeyen insanları anlamaz hiç... Tıpkı beklemeyenleri onun gerginliğini anlamadıkları gibi aşık olan için beklemek onun gerçeğidir, bekleyişinin dışındaki herşey onun gerçeğiyle çelişir. Çevresi ile ilişkisi kesilir, sesler usulca uzaklaşmaya başlar, bekleyişi ile arasına girebilecek herşeyden kaçınır. Bekleyişinin tadını çıkarabilmek için dış dünya ile bütün ilişkisini koparır. Peki hangisi daha çekici gelir size? Bekleme böyle kaygılı ve ağır yaşansa bile, ardından, bütün düğümleri çözebilecek tutkulu bir beden tarafından kurtarılma ihtimalimi daha çekici, yoksa, hayatın bu cömert bağışını ret ederek aşksız ama kaygısız beklemesiz yaşamak mı ? Hiç aşık olmamak; hiç beklememek,hiç aşk acısı çekmemek demek. Atilla İLHAN'ın dediği gibi "İnsan sevdiğini bırakmaz, sevmek bırakır insanı" bazen!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeC.tesi Mayıs 09, 2009 12:09 pm

Dert Ağacı

Eski çiftlik evimizi restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı. Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü pikabı çalışmayı reddetmişti.

Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu. Evine ulaştığımızda beni, ailesiyle tanışmam için davet etti.

Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokundu.

Kapı açıldığında; adam şaşırtıcı bir şekilde değişti. Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi. Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye geldiğinde; ağacın yanından geçerken merakım daha da arttı ve ona eve giderken gördüğüm olayı sordum.

"O, benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar, evime, eşime ve çocuklarıma ait değil. Bunun için bu sorunları her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları tekrar onları oradan alıyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığımkadar çok olmadıklarını görüyorum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimePtsi Mayıs 11, 2009 10:14 am

Çirkin Postacı ve Mektupları

Dünyanın bana zindan olduğu günlerdi. Sanırım birkaç defasında da evden ağlayarak dışarı çıkmıştım… Hayatım kararmıştı da bir ışık bekliyordum sanki ama yoktu. İşte böyle düşündüğüm günlerde daire kapıma sıkıştırılmış bir Mektup buldum. Hayretle baktım üzerinde göndericisi yazmayan zarfa. Sonra odama girip açtım…

“Acıları paylaşmak insanların vazifesidir” diyordu. “Senin geçtiğin sokakta ben de vardım. Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!…”

Mektubun sonunda da isim yazmıyordu. Peki kimdi bu? Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı? Aslında hoş sözlerdi…Ve aslında bir mektuba da deliler gibi ihtiyacım vardı. Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı her gün?.. Bunu zaman gösterecekti. İlk gün kafam karıştı. Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum. Sonraki gün posta kutumda beyaz bir zarf buldum. Kalbimin çarptığını hissettim…Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu.

Bu inanılmazdı.. Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup. Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı… Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla… Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; “Yarın yine yazacağım…”Yarın yine yazdı, öbür gün yine..Ve sonraki günler yine yazdı…

Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı ve her gün de dediğini yapıyordu. Her gün işyerinden dönerken kalbim çarpıyordu heyecanla… Her gün görüyordum posta kutumun bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı, kalbimin boş olmadığını hissediyordum. Bu mektuplar yüreğime giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu. Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım. Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım!… Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum. Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti. O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı. Bir gün içimde karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu? Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım. O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti. Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline aklımı takmaya başladım… Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana, onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı. Ama her şey…

O gün evde kalmıştım. Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum kafama… Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm. Koşarak aşağı indim. Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz havadaydı…Göz göze geldik. Aman Allahım… Aman Allahım, bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım… O da başını eğdi döndü ve gitti. Orda öylesine bekliyordum şimdi… Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum. Bunca zaman, bunca güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm, kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti? Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum. Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım. Çoktan gitmişti. Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım. Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya. Odama girdim, eski mektuplarıma baktım. Biliyordum, onlar benim en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım. Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!

Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var! Almadım. Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte. Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım… Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana. Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım… Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden. Uyku bile uyuyamıyordum. Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu. Tereddüt bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım.

Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim. Bunlar benim ilacımdı biliyordum. En çok o gün merak etmiştim, bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini… Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı. Yazı aynıydı, zarfta yine isim yoktu. Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu…

Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu; “Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını bilmiyorum… Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak.

Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum. Hoşçakal!

Çirkin Postacı…”

Donmuş kalmıştım şimdi… Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma, hıçkırarak eve girdim. Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda; “Lütfen bana tekrar yaz” yazıp posta kutuma koydum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Mayıs 12, 2009 9:06 am

Farklı Özellikler

New York'ta yaşayan bir öğretmen, lise son sınıf taki öğrencilerini, "diğer insanlardan farklı özelliklerini" vurgulayarak onurlandırmaya karar vermişti. California Del Mar'dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle "Siz çok önemlisiniz" yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele verdi ve: "Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin" diye rica etti. O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun "iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü" onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu. Şaşkına dönen patron; "Tabii ki" şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; "Bana bir iyilik yapar mısınız?... Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?... Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece "bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş..." dedi... O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. "Bugün inanılmaz bir şey oldu" dedi. "Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, "İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi... Bir hayal etmeğe çalış... Benim bir dahi olduğumu düşünüyor.. "Siz çok önemlisiniz" yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin... Ben "seni" onurlandırmak istiyorum.Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum... Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum" diye devam etti... Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı... Bütün vücudu titriyordu... Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: "Yarın intihar edecektim" baba, dedi... "Baba, ben senin...çünkü ben senin... beni hiç sevmediğini... beni hiç önemsemediğini düşünüyordum... Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, şu an... Oğlunun hayatını kurtardın!..." Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın... Hepinize yetecek kadar kurdele var.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
_hasretim
VİP
VİP
_hasretim


Kadın
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 41
Nerden : İstanbul
Lakap : Deniz Gözlü
Kayıt tarihi : 27/03/09

Makale paylaşımı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Makale paylaşımı   Makale paylaşımı - Sayfa 2 Icon_minitimeÇarş. Mayıs 13, 2009 9:33 am

İskemle

Genc adam, antika meraki sebebiyle Anadolu'nun en ücra köselerini dolasiyor ve gözüne kestirdigi mallari yok pahasina satin alarak yolunu buluyordu. Kis kiyamet demeden sürdürdügü seyahatlar sirasinda basina gelmeyen kalmamis gibiydi. Fakat, bu seferki hepsinden farkli görünüyordu.Yollari kapatan kar yüzünden arabasini terk etmis ve yogun tipi altinda xdonmak üzereyken, bir ihtiyar tarafindan bulunup onun kulübesine davet edilmisti.Yasli adam, antikacinin yürümesine yardim ederken:
- Günlerdir hasta oldugumdan, odun kesmek icin ilk defa disariya ciktim, dedi.Meger seni bulmak icin iyilesmisim. Diz boyuna varan karla bogusup kulübeye geldiklerinde, antikacinin beyaz göre güre donuklasan gözleri faltasi gibi acildi. Odanin orta yerindeki kuzinenin etrafini saran üc- dört iskemle, onun simdiye kadar gördügü en güzel antikalar olmaliydi.Saatlerdir kar icinde kalan vücudu bir anda isinmis, buzlari bir türlü cözülmeyen patlican moru suratini atesler kaplamisti. Yasli adam, misafiri yatirmak icin acele ediyordu.Ona birkac lokma ikram edip sedirdeki yatagini hazirlarken:
- Bugün soba yakamadim evlâdim, dedi.Ama bu yorganlar seni isitacaktir. Ev sahibi, yillar önce vefat eden esiyle paylastiklari odaya gecerken, antikaci da tiftikten örülen battaniyelerin arasina gömüldü. Ancak bütün yorgunluguna ragmen bir türlü uyuyamiyordu. Ertesi gün gitmeden önce ne yapip yapip o iskemleleri almali, bunun icin de iyi bir senaryo uydurmaliydi. Meselâ, hayatini kurtarmasina karsilik ihtiyara birkac koltuk satin alabilir ve eskimis oldugu bahanesiyle disari cikarttigi iskemleleri, caktirmadan minibüsün arkasina atabilirdi. Hatta onlari kaptigi gibi kacmak bile mümkündü.Yürümeye dahi mecâli olmayan ihtiyar, sanki onun pesinden kosacak miydi? Genc adam, kafasindaki fikirleri olgunlastirmaya calisirken dalip dalip gidiyor ve rüzgarin sesiyle uyandigi zamanlar, kaldigi yerden devam ediyordu. Bu arada yasli adamin sabah namazina kalktigini farketmis, hatta hayâl meyâl olsa bile odun parcaladigini duymustu. Gözlerini actiginda, onun kuzine üzerinde yemek pisirdigini gördü ve yattigi yerden etrafina bakinirken, birden iskemleleri hatirladi. Hafifce dogrulup cevresine bakti: Aman Allahim..! Antikalardan, hicbiri ortada yoktu. Ihtiyar kurt, herhalde plânini hissetmis ve belki de uykudayken konusmasini duyarak onlari emin bir yere kaldirmisti.Sakin görünmeye calisarak:
- Iligim kemigim isinmis, dedi. Corbaniz da güzel koktu dogrusu.Ama aksamki iskemleleri göremiyorum. Yasli adam, odanin kösesine yigdigi iskemle parcalarindan birini daha sobaya atarken:
- Iskemle dedigin, dünyanin mali be evlâdim, dedi. Biz misafirimizi üsütür müyüz...!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Makale paylaşımı
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ateş Halk Dansları  :: Genel :: Kültür Sanat-
Buraya geçin: